Yazının Son Güncellenme Tarihi 18/01/2024 by .
2013/1597 E.
2015/1165 K.Taraflar arasındaki “nafaka” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. Aile Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.02.2012 gün ve 2011/985 Esas, 2012/220 Karar sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 10.12.2012 gün ve 2012/22011 Esas, 2012/25316 Karar sayılı ilamı ile;
(…Davacı vekili; müvekkili Funda’nın, boşanma ile yoksulluğa düştüğünü, diğer taraftan müşterek çocuk Hami lehine hüküm altına alınan iştirak nafakasının da aradan geçen süre de göz önüne alındığında yetersiz kaldığını ileri sürerek; müvekkili Funda lehine 300 TL yoksulluk nafakası takdir edilmesini, iştirak nafakasının ise 200 TL den 400 TL ye yükseltilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; tarafların Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.10.1996 gün ve 1995/511 E. 1996/855 K sayılı ilamı ile boşandıklarını, davacı tarafın aradan 15 yıl geçtikten sonra yoksulluk nafakası talebinde bulunduğunu, müvekkilinin yeniden evlendiğini, kaldı ki yoksulluk nafakasının koşullarının oluşmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile davacı lehine 250 TL yoksulluk nafakası takdirine, iştirak nafakasının ise 250 TL ye artırılmasına karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- İştirak nafakasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle müşterek çocuğun eğitim durumu ve ihtiyaçları gözetilerek; iştirak nafakasına ilişkin verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamakta olup, davalı vekilinin bu yöne ilişen temyiz itirazlarının reddi ile artırıma ilişkin verilen hükmün ONANMASINA,
2) Yoksulluk nafakasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dava, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra açılan, boşanma sebebiyle yoksulluk nafakası istemine ilişkindir(TMK. md. 175).
TMK. nun 178. maddesine göre; evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmesi ile zamanaşımına uğrar.
Maddi hukuktan kaynaklanan bir savunma aracı olan zamanaşımı def’i, ancak taraflarca ileri sürülmesi halinde dikkate alınabilir. Aksi takdirde hâkim tarafından kendiliğinden dikkate alınamaz (BK. md.140).
Somut olayda; davalı vekilinin, cevap dilekçesinde yer alan; “Davacı boşanma tarihinin üstünden 15 yıl geçtikten sonra yoksulluk nafakası talebinde bulunmuştur:” ifadesine dayanarak “davanın reddi” isteğini ileri sürmesi, davada zamanaşımı def’inin ileri sürüldüğü anlamına gelmektedir (HGK. nun 03.05.2006gün ve 2006/4-232 E. 269 K.).
Hal böyle olunca; zamanaşımı def’inin mahkemece öncelikle ve önsorun hükümleri (HMK.md.163 vd.) uyarınca incelenmesi ve bir karara bağlanması gerekirken; bu yön gözardı edilerek, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Bu itibarla, yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yoksulluk ve iştirak nafakası istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle iştirak nafakası yönünden onanmış, yoksulluk nafakası istemi yönünden ise bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, yoksulluk nafakası yönünden önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı tarafın cevap dilekçesindeki anlatımlarının zamanaşımı def’i olarak nitelendirilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle zamanaşımı def’i kavramının kısaca açıklanmasında yarar vardır.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 125-140 (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 146-161) maddelerinde düzenlenmiş bulunan zamanaşımı, alacak hakkının, belli bir süre kullanılmaması yüzünden “dava edilebilme” niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir.
Borcun zamanaşımına uğramasıyla, borç (alacak) sona ermez, sadece alacaklının dava yoluyla alacağını elde etme olanağı, “alacağın dava edilebilme niteliği” ortadan kalkar. Zamanaşımına uğramış bir borç, ifa edilebilen, fakat dava edilemeyen eksik bir borçtur.
Zamanaşımına uğramış borç ifa edilirse, ifa geçerlidir, bir bağışlama veya alacaklı yönünden bir “sebepsiz zenginleşme” söz konusu değildir. Borçlu, borcun zamanaşımına uğradığını bilmediğini, bu nedenle hataen (yanılarak) ödemede bulunduğunu ileri sürerek verdiğini geri isteyemez (BK m. 62; TBK m. 78/2).
Zamanaşımı hukuki açıdan “def’i” (kişisel savunma nedeni) niteliğindedir. Borçlu borcunu ifadan kaçınmak istiyorsa, zamanaşımı def’inde bulunmalı, alacağın zamanaşımına uğradığını, dava edilebilme niteliğini kaybettiğini beyan etmelidir (BK m. 140; TBK m. 161).
Bir alacağın zamanaşımına uğraması yani alacağın “dava edilebilme” niteliğini kaybetmesi için, “zamanaşımı süresi”nin geçmesi gerekir (HGK, 25.09.2013 gün ve 2013/8-132 E., 2013/1389 K. sayılı ilamı).
Zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu halde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) haline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def’ide bulunması gerekir (Hukuk Genel Kurulu’nun 05.05.2010 gün ve 2010/8-231 E., 2010/255 K.; 12.12.2012 gün ve 2012/15-461 E. 2012/1104 K. sayılı ilamları).
Bu itibarla zamanaşımı, hukuki niteliği itibariyle maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i olup; usul hukuku anlamında ise, bir savunma aracıdır (Kuru:Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:II, İstanbul 2001, s.1761;Von Tuhr:Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s.688 vd.; Canbolat, Ferhat:Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.).
Öte yandan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 175. maddesi uyarınca boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilecektir. Ancak bu istem, aynı Kanun’un 178. maddesi hükmü gereği olarak boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacaktır.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 140. maddesinin (TBK m. 161) açık hükmü karşısında zamanaşımı ileri sürülmez ise hakimin, zamanaşımı süresinin dolduğunu kendiliğinden nazara almasına imkan bulunmamaktadır.
Bu itibarla, davalı tarafından usule uygun şekilde zamanaşımının ileri sürülmüş olması şart olup, bu bağlamda davalının cevap dilekçesindeki anlatımlarının yorumlanmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Bilindiği üzere irade beyanı, irade sahibinin yâda muhatabının çeşitli sebeplerle bu beyana değişik anlam vermeleri nedeniyle yoruma ihtiyaç gösterir. İradeyi açıklamak, beyan etmek için kullanılan söz, deyim ve işaretler açık olmadığı, birden çok anlama geldiği, taraflar arasında şüphe, tereddüt uyandırdığı zaman, hakim bunların gerçek anlamlarını bulmak zorundadır. Dava sırasında bir beyanın yorumunda genel yorum kuralları uygulanacaktır (HGK, 03.05.2006 gün ve 2006/4-232 E. 2006/269 K sayılı ilamı).
Somut olayda davalı tarafın cevap dilekçesinde “Davacı boşanma tarihinin üstünden 15 yıl geçtikten sonra yoksulluk nafakası talebinde bulunmuştur. Her ne kadar kanunda yoksulluk nafakası talebinde bulunulması süre şartına bağlı değilse de yoksulluk nafakasının koşullarının boşanma tarihinde oluşmuş olması gerekir. Boşanma tarihinde davacının yoksulluk nafakasının koşullarına haiz olup olmadığının tespiti gereklidir” şeklindeki paragraftaki anlatımı eldeki davada zamanaşımı def’inin ileri sürüldüğü anlamına gelmemektedir. Zira, beyanda bulunan davalının aktarmak istediği görüş, zaman geçmiş olması nedeniyle davanın dinlenemeyeceği olgusu değildir. Bu yargıya varılmasını güçlendiren olgu, paragrafın ikinci cümlesinde, yoksulluk nafakasının süre şartına bağlanmadığının bizzat davalı vekili tarafından yazılmış olmasıdır.
Davalı vekili cevap dilekçesinin hiçbir yerinde “zamanaşımı” kelimesini kullanmadığı gibi davanın bu nedenle reddinin gerektiği yönünde bir savunma da yapmamıştır. Davalı vekili sadece, boşanma tarihi üzerinden 15 yıl geçtiğini belirtmiş ve boşanma tarihi itibariyle yoksulluk nafakası isteme koşullarının oluşup oluşmadığının tespitinin gerektiğini ileri sürmüş ve hatta TMK’nın 178. maddesine aykırı bir yorumda bulunarak yoksulluk nafakası istemek için kanunun bir süre öngörmediği şeklinde açıklama yapmıştır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, davalı vekilinin cevap dilekçesinde “boşanma tarihinin üzerinden 15 yıl geçtiğini” belirtmesinin zamanaşımını dile getirmek için kullanılmış kelimeler olarak yorumlanmasının gerektiği belirtilmiş ise de, zamanaşımının yoruma ihtiyaç bırakmayacak şekilde net ve açık ifadelerle ileri sürülmesinin gerektiği belirtilerek çoğunluk tarafından bu görüş benimsenmemiştir.
Bu itibarla, mahkemenin davalı vekili tarafından zamanaşımı def’inde bulunulmadığına ilişkin direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
Ne var ki, Özel Dairece davalı vekilinin esasa yönelik temyiz itirazları bozma nedenine göre incelenmemiş olup, dosyanın bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan dosyanın belirtilen yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 08.04.2015 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.