Nişanda takılan takıların iadesi

Yazıyı dinle

Yazının Son Güncellenme Tarihi 18/01/2024 by .

düğünde takılan altınlar
düğünde takılan altınlar

TMK’nın 122 nci maddesinde; nişanlık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyelerin verenler tarafından geri istenebileceği belirtilmiştir. Bu hükme göre hediye aynen veya mislen geri verilmesi gerekmektedir. Bu sebeple nişanda altın takılmışsa bunların iadesi için dava açılabilir.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

Esas Numarası: 2017/2443

Karar Numarası: 2020/918

Karar Tarihi: 18.11.2020

1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma ve ziynet alacağı” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Elazığ 1. Aile Mahkemesince verilen karşılıklı boşanma davalarının kabulü, ziynet alacağı davasının reddine ilişkin karar, davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekilince temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı-Karşı Davalı İstemi:

4. Davacı-karşı davalı vekili 13.08.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 18.08.2009 tarihinde evlendiklerini, müşterek bir çocuklarının bulunduğunu, müvekkilinin iki hafta öncesinde davalının başka bir erkekle beraber olduğunu öğrendiğini, bu sebeple davalıyı babasının evine bıraktığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velayetinin müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı-Karşı Davacı İstemi:

5. Davalı-karşı davacı vekili 05.09.2013 tarihli karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, karşı tarafın sürekli alkol aldığını, müvekkiline ekonomik şiddet uyguladığını, … isimli kızı sürekli eve getirmesi nedeniyle çıkan tartışma sonucunda müvekkilinin evden ayrılmak zorunda kaldığını ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, ortak çocuk yararına 500,00TL tedbir-iştirak nafakası ile müvekkili yararına 750,00TL tedbir-yoksulluk nafakası ayrıca 150.000,00TL maddi ve 150.000,00TL manevi tazminat ödenmesine, her biri 25 gram olmak üzere beş adet bilezik, ayrıca üç adet üç telli burmalı bilezik, 58 adet çeyrek ve 12 adet yarım altından oluşan ziynet eşyalarının bozdurularak ev alındığı ve kendisine iade edilmediği iddiasıyla aynen iadesine olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakların saklı kalması kaydıyla şimdilik 1.000,00TL tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Elazığ 1. Aile Mahkemesinin 03.06.2014 tarihli ve 2013/529 E., 2014/395 K. sayılı kararı ile; tarafların 2009 yılında evlendikleri, müşterek bir çocuklarının bulunduğu, karşılıklı boşanma davaları açtıkları, bu hâliyle evliliğin devamında korunmaya değer bir yarar kalmadığı, kusur durumunun değerlendirilmesinde kadın eşin evlilik birliğinin gereklerini ve sadakat ilkesi gereği sorumluluklarını yerine getirmediği, evliliğin bu hâle gelmesinde davalının kusurunun

bulunduğu, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kanaatiyle tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, çocuk yararına 200,00TL tedbir-iştirak nafakası ödenmesine, boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu bulunan kadın eşin nafaka ve tazminat istemlerinin reddine, ziynet eşyaları yönünden ise; davalı-karşı davacı kadının evden kendi isteği ile ayrıldığı, ziynet eşyalarının taşınabilir niteliği karşısında hayatın olağan akışına göre kadının üzerinde bulunmasının kabul edildiği, gerek takıların mevcudiyetinin gerekse elinden zorla alındığının ispat külfetinin davalı-karşı davacı tarafa ait olması karşısında, takıların mevcudiyeti yönünde ibraz edilen düğün ve nişan fotoğraflarında sadece bir set görüldüğü, ancak talebin bilezik ve altınlara yönelik olduğu, talep edilen bu eşyaların mevcudiyetinin belirlenemediği, yemin deliline de dayanılmadığı gerekçesiyle, takılarla ilgili talebin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 06.04.2015 tarihli ve 2014/21873 E., 2015/6631 K. sayılı kararı ile;

“…Hüküm, davalı-karşı davacı (kadın) tarafından, kusur belirlemesi, tazminatlar, nafaka ve ziynet yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Davalı-karşı davacı kadına ait ziynet eşyalarının bozdurularak ev alındığı ve geri verilmediği yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bunları geri istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmediğine göre, koca iade etmekle yükümlüdür. O hâlde, davalı-karşı davacı kadının ziynet eşyalarına ilişkin talebinin kabulüne karar vermek gerekirken, olaya uygun düşmeyen gerekçe ile reddi doğru olmamıştır,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı:

8. Elazığ 1. Aile Mahkemesinin 17.11.2015 tarihli ve 2015/392 E., 2015/572 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; ziynet eşyalarına ilişkin bilirkişi raporunda “dava dosyasında ziynet eşyalara ilişkin olarak CD, fotoğraf veya başkaca bir delil bulunmadığından mevcut hesaplamayı talep yönünde hazırlamış bulunmaktayım” denildiği, gerek tanık anlatımları, gerekse başka delillerle ziynet eşyalarının mevcut ve sabit olmadığı, soyut anlatımın ötesinde ispatlanamadığı, fotoğraflarla sadece bir adet altın setin ispatlandığı, mevcudiyeti ispatlanabilen setin ise talep edilmediği, taleple bağlılık ilkesi gereğince hâkimin tarafların talep sonucu ile bağlı olduğu, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı-karşı davacı vekilince temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı-karşı davacı tarafın ziynet eşyası talebine yönelik davasını ispatlayıp ispatlayamadığı, burada varılacak sonuca göre davalı-karşı davacı tarafın ziynet eşyası davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ispat hukuku yönünden geçerli kurallara değinmekte yarar vardır.

12. Hukuki anlamda ispat faaliyetinde amaç; taraflar arasındaki uyuşmazlığa ilişkin dava tarihinden önce gerçekleşen vakıaların, gerçek olup olmadığı konusunda mahkemeyi ikna etmektir. Başka bir anlatımla ispat; gösterilen delillerle, hâkimin dışında geçmiş dış âlemde gerçekleştiği iddia edilen olay ve olguların, gerçekte var olup olmadığı hakkında, hâkimde uyandırılan kanaat vasıtasıyla maddi gerçeğin adli gerçeğe dönüştürülmesidir.

13. İspatın konusunu; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesine göre, tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve taraflarca bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.

14. Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.

İlginizi çekebilir:  Anlaşmalı boşanma

15. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “İspat Yükü” başlıklı 6. maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde düzenlendiği gibi usul hukukunun en önemli konularından biri olan ispat yükü hakkında kural, HMK’nın 190. maddesinde de, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

16. Yukarıda bahsedilen düzenlemelerden hareket edildiğinde, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Olağan olan ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davalarında ispat hukuku yönünden öncelikli olarak dava konusu ziynetlerin varlığı ve bu ziynetlerin kadın eşte olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanmalıdır. Başka bir anlatımla kadın eşin ispat yükündeki öncelik, dava konusu ziynetlerin varlığını ispatlamış olmasına ilişkindir.

17. Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen nitelikte eşyalardan olması nedeniyle normal koşullarda ziynet eşyasının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Hayat deneyimlerine göre olağan olan bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanarak muhafaza edilmesidir. Bunların erkeğin zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Bunun doğal sonucu olarak; evden ayrılmayı tasarlayan kadının bu eşyaları yanında götürmesi veya gizlemesi veya evden ayrılırken üzerinde götürmesi mümkündür. Bu durumda kadın eşin dava konusu edilen ziynet eşyaları hakkında ilk olarak varlığını, ikinci olarak da varlığı kanıtlanan bu ziynetlerin evlilik birliği içinde kendisinden alındığını ve tekrar iade edilmediğini eğer bu şekilde elinden alınmamış ise evden ayrılırken bu eşyaları yanında götürmesinin mümkün olmadığını ispat yükü altındadır.

18. Tüm bu genel açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; uyuşmazlık konusu olan her biri 25 gram olmak üzere beş adet bilezik, ayrıca üç adet üç telli burmalı bilezik, 58 adet çeyrek ve 12 adet yarım altından oluşan ziynet eşyalarının bozdurularak ev alındığı iddiasıyla aynen olmadığı takdirde bedelinin ödenmesinin talep edildiği, erkek eş tarafından bu iddiaya yönelik bir savunmanın yapılmadığı, kadın eşin tanık beyanları ile düğünde takılan ziynet eşyalarının tamamının bozdurularak ev alındığının açıklandığı ancak cins-miktar ve çeşidinin belirtilmediği, erkek eş tanıklarının ise talep edilen ziynet eşyalarına yönelik hiçbir beyanda bulunmadıkları anlaşılmaktadır. Mahkemenin dava konusu ziynetlerin varlığının ispatlanamadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verdiği, Özel Daire tarafından ise talep edilen tüm ziynetler yönünden “ziynet eşyalarının bozdurularak ev alındığı ve geri verilmediği” hususunun ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabul edilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur. Ne var ki; dosyada düğün sonrasında çekildiği anlaşılan, kadın eşin tek olarak görüldüğü fotoğrafla, talep konusu beş adet bilezik ve ayrıca üç adet üç telli burmalı bilezik olmak üzere toplamda sekiz adet bileziğin varlığının ispat edildiği fakat 58 adet çeyrek ve 12 adet yarım altının varlığının ise ispat edilemediği anlaşılmıştır.

19. O hâlde; kadın eşin talep ettiği sekiz adet bilezik yönünden ziynet eşyalarının varlığının ve tanık beyanlarıyla da açıklandığı şekilde takılan ziynetlerin bozdurularak ev alındığının ispatlanması karşısında, davanın bilezikler yönünden kısmen kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.

20. Hâl böyle olunca direnme kararının, açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yazılı değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

Esas Numarası: 2021/1728

Karar Numarası: 2021/4104

Karar Tarihi: 14.04.2021

Taraflar arasında görülen nişan hediyelerinin iadesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı; davalı ile 27/09/2014 tarihinde nişanlandığını; davalıya nişan hediyesi olarak 10 adet bilezik, 1 adet beşi birlik zincir, 1 adet altın, 2 adet çeyrek altın ve 1.170 TL para takıldığını, nişanın bozulmasına rağmen davalının takılan hediyeleri iade etmediğini ileri sürerek; nişan hediyelerinin ve paranın aynen iadesine; olmadığı takdirde bedeli olan 26.500 TL’nin davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı; davaya konu edilen ziynet eşyalarının, bir kısmının kendi aile efradı tarafından bir kısmının da dost ve komşuları tarafından takıldığını, davacının taktığı 1 adet alyans ve tek taş yüzüğü ise kendisine iade ettiğini savunarak; davanın reddini istemiştir.

(…TMK’nun 122.maddesi; “Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir” hükmüne amirdir.

Davalı taraf, ziynet eşyalarının davacının bizzat kendisi tarafından alınmadığını savunmuş; mahkemece de; altın ve hediyelerin davacı tarafından davalıya verilmediği, davacının akrabaları tarafından davalıya verildiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, nişan törenlerinde takılan takıların bizzat davacı nişanlı tarafından takılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Ana-babanın ya da onlar gibi davrananların nişanlı adına taktıkları takılar, davacı nişanlı tarafından takılmış sayılır ve nişanın bozulması durumunda da bizzat talep edilebilir. Örf ve adete göre, nişan törenlerinde, takıların, nişanlıların birbirine bizzat takmalarından çok, genelde bir aile büyüğü veya ana-baba veya kardeşlerden biri tarafından takıldığı bir gerçekliktir.O halde, mahkemece; davacı (nişanlı) veya davacı adına hareket eden ana-baba veya kardeşleri tarafından takılan takıların saptanarak, hüküm altına alınması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir….) gerekçesiyle bozulmuştur.

Bozma ilamına karşı, davalı vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine; Dairece verilen 15/10/2019 tarihli 2019/893 E. 2019/7942 K. sayılı ilamla; “..Davacı vekili, 28/06/2016 tarihli celsede; ziynet eşyalarını davalıya verenlerin haklarını davacıya temlik ettiklerini bildirerek, temlik sözleşmelerini dosyaya sunmuştur.

Bu halde, mahkemece; öncelikle anne ve kardeşleri tarafından takılan nişan hediyelerinin belirlenmesi, sonrasında ise anne ve kardeşler tarafından davacıya verildiği bildirilen temlik sözleşmelerinin araştırılması ve ulaşılacak sonuç uyarınca davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerektiği” yönündeki değişik gerekçeyle hüküm bozulmuştur.

İlginizi çekebilir:  Düğünde takılan altınların durumu nedir?(2024)

Bozma ilamına uyan mahkemece; alacağın temliki sözleşmelerinin 20/06/2016 tarihinde yazılı olarak yapıldığı, bir alacağın dava konusu yapılabilmesi için dava konusu alacağın dava açıldığı sırada mevcut bulunması gerektiği, her ne kadar kanuna uygun olarak hazırlanmış ise de dava tarihinden sonra yapıldıkları için ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle, davanın esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık; nişan hediyelerinin iadesine yönelik davacının yakınları tarafından düzenlenen temlik sözleşmelerinin esas alınıp alınmayacağına ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle alacağın temliki ve taraf sıfatı kavramının açıklanmasında yarar vardır.

Borcun kaynağı ne olursa olsun, alacaklının, alacağını bir başkasına (üçüncü kişiye) temlik etmesi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkabilir. Alacaklı, alacağının tamamını bir üçüncü kişiye devrettiğinde, borç ilişkisinde alacaklı tarafın bir hukuksal işleme dayanan değişimi sözkonusu olacaktır. Alacağın bir başkasına devri (temlik) alacaklının iradesine, yani üçüncü kişiyle yapmış olduğu sözleşmeye, bir kanun hükmüne veya bir mahkeme kararına dayalı olarak gerçekleşebilir (KILIÇOĞLU, M. Ahmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. B., Ankara 2012, s. 784).

Alacağın temliki, 6098 sayılı TBK’nın 183 üncü ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Rızai temliki düzenleyen TBK’nın 183 üncü maddesi; “Kanun, sözleşme ve işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasının almaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.” hükmünü içermektedir.

Bu hükümden de açıkça anlaşılacağı üzere; alacağın temliki, bir alacağın alacaklı tarafından bir başka kimseye devredilmesidir. Bu suretle borç münasebetinde alacaklının şahsında bir değişiklik vuku bulmakta, eski alacaklının (temlik edenin) yerini yeni alacaklı (temellük eden) almaktadır. Aynı zamanda, temlik edilen alacak eski alacaklının malvarlığından çıkarak yeni alacaklının mamelekine dâhil olmakta, alacağı talep etmek hakkı da yeni alacaklıya intikâl etmektedir.

Eğer alacaklı, alacağını bir başkası vasıtasıyla tahsil ettirmek isterse, bu kimseye tahsil yetkisi verecek yerde alacağını ona temlik eder ki, bu halde alacağın temliki tahsil maksadıyla yapılmış olmaktadır.

Hukukumuzda egemen olan ilke, şekil serbestîsi (6098 sayılı TBK madde 12) ise de, TBK’nın “şekli” başlıklı 184 üncü maddesi Alacağın devrinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır” hükmü gereğince Kanunumuz alacağın temlikinin yazılı yapılmasını öngörmektedir.

Alacağın temliki ile asıl haktan ayrı yalnız başına başkasına devredilemeyen dava hakkı da devredilmiş olur. Bu anlamda davada taraf sıfatı da temlik alanda olmaktadır.

Davada sıfat, tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf sıfatı (husumet), maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Dava şartı olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir.

Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, “sıfat” yerine “husumet” terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır. Sıfat, davada taraflardan birinin davaya konu subjektif dava hakkının bulunup bulunmadığı ile ilgili bir husustur. Tarafların sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur. Bu husus mahkemece re’sen gözönünde bulundurulmalıdır. Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet ehliyetinin) olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet yokluğundan reddi gerekir. Bir kişinin belli bir davada davacı ya da davalı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin, ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi, davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir def’i de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vâkıf olunduğu takdirde re’sen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur (KURU Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.I., İstanbul 2001, s. 1157 vd.).

Buna göre; mahkemece, davacının yakınları tarafından nişan sırasında takılan hediyelere ilişkin temlik sözleşmeleri ile davacının, temlik alan sıfatıyla dava hakkını kazanmış olduğu gözetilerek, davanın esasına girilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ; Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/04/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

Esas Numarası: 2016/21682

Karar Numarası: 2018/9357

Karar Tarihi: 02.10.2018

NİŞANIN BOZULMASINDA NİŞAN YÜZÜĞÜ DIŞINDA KALAN TAKILARIN MUTAD DIŞI HEDİYE SAYILARAK GERİ İSTENEBİLECEĞİ Davaya Konu Edilen Ziynet Eşyalarından 2 Adet Bilezik İle 2 Adet Gerdanlık Setinin Nişanda Takıldığının Tanık Beyanları ve Bilirkişi Raporu İle Sabit Olduğu – Davalının da Kabulünde Olduğu – Bu Durumda İspat Yükünün Artık Söz Konusu Ziynet Eşyalarını Nişan Bozulduktan Sonra Davacı Tarafa İade Ettiğini İddia Eden Davalı Tarafta Olduğu – Mahkemece, İspat Yükü Ters Çevrilerek, Davacının Söz Konusu Ziynet Eşyalarını Almadığını İspat Edemediği Gerekçesiyle 2 Adet Bilezik ve 2 Adet Gerdanlık Seti Yönünden Davanın İspatlanamadığı Gerekçesiyle Reddi Kararının Usul ve Yasaya Aykırı Olduğu – Bozmayı Gerektirdiği

Özeti: Asıl dava; nişan bozulması nedeniyle, nişanda takıldığı iddia olunan ziynetlerin davalı-karşı davacı taraftan aynen, bunun mümkün olmaması halinde nakden tahsili ile nişan bozulması nedeniyle manevi tazminat istemine, karşı dava ise; nişan bozulması nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. İnceleme konusu olayda; mahkemece, davaya konu edilen ziynet eşyalarından 2 adet bilezik ile 2 adet gerdanlık seti yönünden; davalının bu ziynet eşyalarının davacı tarafa geri verildiğine dair beyanları karşısında davacının söz konusu ziynet eşyalarının geri alınmadığını dosya kapsamı itibariyle ispatlayamadığı, davalıya yemin teklifinde de bulunmadığı, bu sebeple söz konusu ziynet eşyaları yönünden davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle 2 bilezik ve 2 adet gerdanlık seti yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de; söz konusu ziynet eşyalarının nişanda takıldığı tanık beyanları ve bilirkişi raporu ile sabit olup davalının da kabulünde olduğundan, bu durumda ispat yükü artık söz konusu ziynet eşyalarını nişan bozulduktan sonra davacı tarafa iade ettiğini iddia eden davalı taraftadır. Mahkemece, ispat yükü ters çevrilerek, davacının söz konusu ziynet eşyalarını almadığını ispat edemediği gerekçesiyle 2 adet bilezik ve 2 adet gerdanlık seti yönünden davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddi kararı usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

İlginizi çekebilir:  18 yaşını geçen çocukların nafaka hakkı

…..

Taraflar arasındaki asıl dava nişan bozmadan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile, karşı dava nişan bozmadan kaynaklanan manevi tazminat davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl ve karşı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı, davalı ile 23/11/2013 tarihinde sözlenip 22/03/2014 tarihinde nişanlandıklarını, davalının ailesinin ev alınması talebini davacının ailesi yerine getiremeyeceğini bildirince davalı ve ailesinin 27/07/2014 tarihinde nişanı bozduklarını, bu sebeple söz ve nişanda takılan 1 adet 22 ayar bilezik,1 adet 8 ayar gerdanlık seti, 1 adet alyans, 1adet 39,63 gr .22 ayar bilezik, 1 adet 32 gr 14 ayar gerdanlık seti, 13 adet çeyrek altın ve 1 adet saatin aynen, olmadığı takdirde bedeli 11.500,00-TL’nin davalılardan tahsili ile, bu olaylar nedeniyle psikolojisi bozulan davacı lehine 2.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, nişanın davacı tarafın kusurlu davranışları nedeniyle son bulduğunu, davacının bizzat kendisinin takmadığı takıları isteyemeyeceğini, davacı tarafından bizzat takılmayan takılar yönünden davanın reddinin gerektiğini, taraf yakınlarınca takılan 13 adet çeyrek altının nişandan sonra bozdurulup eşit şekilde paylaşılmak üzere bankada açılan ortak hesaba yatırıldığını, daha sonra davacının kendi payına düşen kısmı bankadan çektiğini, nişan yüzüğünün mutad hediye olup istenemeyeceğini, kaldı ki nişanın atılmasından sonra davacının yakınlarının davalının evine gelip hediyelerin karşılıklı alınıp verildiğini, nişan salonunun ücreti olan 1.600,00-TL’nin kendisi tarafından ödendiğini belirterek davanın reddi ile manevi tazminata ilişkin karşı davanın kabulüyle 3.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacıdan tahsilini istemiştir.

…….

Mahkemece yapılan yargılama neticesinde; davalı tanıklarının 3 bilezik ve 2 gerdanlık setinin bohçalar iade edilirken davacı tarafa geri verildiği, 13 adet çeyrek altının ise nişandan sonra bozdurularak taraflar adına açılan ortak banka hesabına yatırıldığı ve daha sonra taraflarca bankadan çekilip taraflar arasında paylaşıldığı bu durumda davacının 13 çeyrek altına ilişkin talebini ispatlayamadığı kanaatine varıldığı, davacının 2 adet bilezik ile 2 adet gerdanlık setine yönelik talebinin ise; davalının bu ziynetlerin geri verildiği yönündeki beyanları karşısında davacının söz konusu ziynet eşyalarının geri alınmadığını dosya kapsamı itibariyle ispatlayamayıp davalıya yemin teklifinde de bulunmadığından, söz konusu ziynet eşyaları yönünden de davanın ispatlanamadığı, dava konusu 1 adet saat yönünden de davanın ispatlanamadığı, yerleşik Yargıtay içtihatları doğrultunda nişanda takılan alyansın talep edilemeyeceği, tarafların manevi tazminat taleplerine yönelik davaların ise manevi tazminata hükmetmenin şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş; hüküm süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazlarının reddine,

2- Asıl dava;nişan bozulması nedeniyle, nişanda takıldığı iddia olunan ziynetlerin davalı-karşı davacı taraftan aynen, bunun mümkün olmaması halinde nakden tahsili ile nişan bozulması nedeniyle manevi tazminat istemine, karşı dava ise; nişan bozulması nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.

Kural olarak nişan, evlenme dışında bir nedenden dolayı sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir. Hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır. (TMK m.122) Hediyelerin geri istenebilmesi için alışılmışın dışında hediyelerden olması gerekir. Alışılmış (mutad) hediyelerden kasıt; giymekle, kullanmakla eskiyen ve tüketilen eşyalardır. Giymekle, kullanılmakla eskiyen ve tüketilen eşyaların iadesine karar verilemez.Nişan dolayısıyla verilen hediye, olağan bir hediye ise geri istenemez.

Nişanının bozulması nedeniyle mutad dışı hediyelerin geri alınmasına ilişkin davalarda kusur aranmaz.

Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre; nişan yüzüğü dışında kalan tüm altın, takı ve ziynet eşyaları mutad dışı hediye olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle nişanın bozulması nedeniyle nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların diğer nişanlıya vermiş oldukları ziynet eşyaları verenler tarafından geri istenebilir.

Hediyelerin verildiği ve iade edilmediği hususu her türlü delille de ispat edilebilir.

TMK’nın 6.maddesi hükmü uyarınca; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde; gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı ispatlaması gerekir.

……

Somut olayda; mahkemece, davaya konu edilen ziynet eşyalarından 2 adet bilezik ile 2 adet gerdanlık seti yönünden; davalının bu ziynet eşyalarının davacı tarafa geri verildiğine dair beyanları karşısında davacının söz konusu ziynet eşyalarının geri alınmadığını dosya kapsamı itibariyle ispatlayamadığı, davalıya yemin teklifinde de bulunmadığı, bu sebeple söz konusu ziynet eşyaları yönünden davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle 2 bilezik ve 2 adet gerdanlık seti yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de; söz konusu ziynet eşyalarının nişanda takıldığı tanık beyanları ve bilirkişi raporu ile sabit olup davalının da kabulünde olduğundan, bu durumda ispat yükü artık söz konusu ziynet eşyalarını nişan bozulduktan sonra davacı tarafa iade ettiğini iddia eden davalı taraftadır. Mahkemece, ispat yükü ters çevrilerek, davacının söz konusu ziynet eşyalarını almadığını ispat edemediği gerekçesiyle 2 adet bilezik ve 2 adet gerdanlık seti yönünden davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddi kararı usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacı- karşı davalı tarafın sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı- karşı davalı yararına BOZULMASINA

ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 02.10.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Değerlendirme post

Paylaş:

Daha Fazla Yazı

Mesaj Gönderin

samsun avukat ayşe deniz oral boşanma avukatı

Hukuki sorunlarınızda yanınızdayız

Çalışma Alanları