İŞ KAZALARINDA MANEVİ TAZMİNAT

Manevi Tazminat Nedir?

Manevi tazminat, bir kişinin bedensel veya ruhsal bütünlüğünün ihlali sonucu yaşadığı acı, üzüntü, elem, utanç, onur kırılması gibi manevi zararların giderilmesini amaçlayan bir tazminat türüdür. Bu tazminat, parayla ölçülmesi güç olan duygusal ve psikolojik zararların bir nebze olsun telafisini sağlar.

Maddi tazminat ise kişinin uğradığı doğrudan ekonomik kayıpları, yani malvarlığında meydana gelen azalmaları karşılamayı hedefler. Bu yönüyle maddi tazminat somut zararı, manevi tazminat ise kişilik değerlerinde meydana gelen soyut zararı giderir. Dolayısıyla manevi tazminat, esasen “kişilik hakkının ihlali”ne dayanan bir talep niteliği taşır.

Özellikle iş kazaları ve meslek hastalıkları gibi durumlar, bireyin yalnızca bedensel sağlığını değil, aynı zamanda psikolojik dengesini ve yaşam düzenini de derinden etkileyebilir. Çalışma hayatından kopma, sosyal çevreden uzaklaşma, sürekli tedavi gerekliliği veya kalıcı sakatlık gibi sonuçlar, kişide ciddi manevi sarsıntılara yol açar. Bu nedenle, iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle açılan davalarda manevi tazminat talepleri sıkça gündeme gelir.

Manevi tazminatın amacı, kişiye yaşadığı zararın ağırlığı oranında bir tatmin duygusu sağlamak ve ihlali gerçekleştiren taraf açısından caydırıcılık oluşturmaktır. Bu nedenle, mahkemeler manevi tazminat miktarını belirlerken olayın niteliğini, tarafların kusur oranını, zarar görenin yaşı, mesleği ve yaşam koşullarını dikkate alarak hakkaniyete uygun bir değerlendirme yapar.


İş Kazasında Kimler Manevi Tazminat Talep Edebilir?

İş kazası olayı sonucunda manevi tazminat talep edebilme durumu, ölüm olup olmamasına göre değişir:

  • Ölümle sonuçlanan iş kazası durumunda, işçinin yakınları manevi tazminat talep edebilir. Burada zorunlu koşul, aile hukuku açısından yakınlık değil, duygusal yakınlık ve acı çekme unsurudur. Eş, çocuk, anne-baba, kardeşler gibi kişiler acı ve elem ruhsal zararına dayanarak dava açabilirler.
  • Ölümle sonuçlanmayan iş kazasında, esasen kazaya uğrayan işçi kendisi manevi tazminat talebinde bulunabilir. Ancak, kaza sonucu ortaya çıkan zarar çok ağır ise, yakınlar da ek olarak manevi tazminat talebinde bulunabilir.

Yargıtay kararları, maddenin kapsamını somut olaylara göre genişletebilmekte, örneğin “yakınlık bağı” yerine “duygusal yakınlık” esas alınmaktadır.

Yargıtay (Kapatılan)21. Hukuk Dairesi 2011/1591 E.  ,  2011/7861 K. sayılı kararına göre “Ancak Yargıtay’ ın kökleşmiş içtihatları çerçevesinde ölüm halinde manevi tazminat davasının davacıları sadece ölene kan ya da sıhrî hısımlık bağı ile bağlı olanlar değildir. Burada önemli olan, yakınlığın Aile Hukuku çerçevesinde hukuksal bir yakınlık değil, duygusal bir yakınlık olmasıdır. Bu duruma göre, ölen işçinin eşi, çocukları, ana babası ve kardeşleri böyle bir davada davacı sıfatını taşıyabilecekleri gibi; nişanlı, evlatlık ve diğer yakınları da davacı olabilirler. Kardeşin manevi tazminat isteminde bulunabilmesi için mutlaka ana-baba bir kardeş olması bir koşul değildir. Sadece baba bir, ya da sadece ana bir kardeş de, diğer koşulları varsa manevi tazminat isteminde bulunabilir. Dolayısıyla manevi tazminat isteminde bulunabilecekler bir genel kuralla belirlenmeyip her somut olayda o olayın özelliğine göre saptanırlar. Manevi tazminat isteminin temel koşulu, ölen kişi ile davacı arasındaki ilişkinin manevi acı ve elem duymasına yeterli ölçüde bulunmasıdır. Yani manevi tazminat isteminde bulunmak için, “hayatta iken onunla (ölenle) samimi münasebetler kurmuş ve ölümü ile yakından ilgilenmiş olmak” gerekir. Yargıtay’ımız kardeşin açtığı manevi tazminat davalarının genellikle doğal olduğu görüşündedir.


Manevi Tazminat Talebi İçin Gerekli Şartlar

Bir manevi tazminat talebi düzenli olarak kabul edilmez; bazı temel şartların varlığı aranır:

İşverenin Kusurunun Varlığı

Manevi tazminat talebinin kabul edilmesi için işverenin ya da sorumluluğu bulunan üçüncü kişinin kusurlu davranışı olmalıdır.
Motorlu taşıt kazasında trafik kusuru gibi somut hata gösterilmelidir.
Yargıtay’ın içtihadi görüşleri, işverenin ilişkili güvenlik yükümlülüklerini yerine getirmemesi, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almaması gibi durumlarda kusurun ispatının mümkün olduğunu kabul eder.

Tesadüf sonucu meydana gelen kazada işverenin sorumluluğunun bulunmayacağı açıktır.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2014/20431 E.,  2015/6659 K. “İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işveren, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu olay tarihinde yürürlükte bulunan İş Kanunu’nun 77. maddesinin açık buyruğudur. Bu kapsamda işveren özen yükümlülüğü kapsamında alması gereken önlemleri almamış ve bu nedenle de zararlandırıcı bir olay meydana gelmiş ise akti yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverenin bu zarardan sorumlu tutulacağı tartışmasızdır. Fakat işverinin almadığı yada eksik aldığı bu önlemler ile zararlandırıcı olay arasında nedensellik olması esastır. Diğer bir ifade ile eğer zararlı netice ile işverence hiç alınmayan yada eksik alınan önlemler arasında doğrudan bir bağ kurulamıyor ise bu zararlı neticeden işverenin sorumlu tutulması doğru olmayacaktır. Aksinin kabulü işverenin oldukça
– geniş sınırlar içeren akti sorumluluğunun sınırlarının dahada genişletilmesi olur ki bu kabul edilebilir bir hal değildir. Yine kaza ile işverence alınmayan önlemler arasında uygun illiyet bağının bulunması da işverinin sorumluluğu için esastır.
Bu açıklamadan olarak şüphesiz ki tarafların kusur durumu irdelenirken konusunda ehil bilirkişilere olayı inceletmek kadar olaya neden olan tüm saiklerin bir bütün olarak ele alınması ve bu kapsamda da taraflarca ortaya konulan iddia ve savunmalar ile tüm delillerin titizlikle değerlendirilerek kusurun aidiyeti cihetine gidilmesi gerekir.
Bunun yanında kaçınılmazlık(kötü tesadüf); hukuksal ve teknik anlamda; fennen önlenmesi mümkün bulunmayan başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade eder.
Bir olayın tamamen kaçınılmazlık(kötü tesadüf)sonucu meydana geldiğinin saptanması halinde hakim, işverenin sorumluluğunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 51. maddesini göz önünde tutarak hakkaniyet ölçüsünde saptamalı, işçi-işveren arasındaki bu tür davalarda tarafların ekonomik ve … durumları da göz önünde bulundurulduğunda işverene biraz daha fazla sorumluluk verilmesi … hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak düşünülmelidir. Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir.”

Manevi Zarar Unsuru (Acı, Keder)

Manevi tazminat talebinin anlamlı olması için somut düzeyde bir acı, keder, ıstırap, psikolojik zarar söz konusu olmalıdır.
Ameliyat, uzun tedavi, sürekli bakım gerektiren durumlar, kaza sonrası ruhsal bozukluklar gibi hususlar hakime sunulabilecek önemli delillerdir.
Burada dikkat: “Maddi tazminat gibi formül ile hesaplama yapılamaz”, zira manevi zarar soyut nitelikte olup, hakime takdir yetkisi tanınır.

Nedensellik Bağı

İş kazası ile ortaya çıkan manevi zarar arasında nedensellik bağı kurulmalıdır. Yani, zarar doğrudan iş kazasından kaynaklanmalı, başka dışsal etkenlerle açıklanamamalıdır.


Tazminat Miktarının Belirlenmesi

Manevi tazminatın miktarı, objektif kriterlerle değil, somut olayın özelliklerine göre hâkim takdirine bırakılmıştır.
Hâkim, aşağıdaki unsurları göz önünde bulundurur:

  • Kazanın oluş şekli ve şiddeti
  • Maluliyet oranı (varsa)
  • Tedavi süresi, ameliyatlar, eziyet veren müdahaleler
  • Yaşam konforunun bozulması
  • Acı ve ıstırabın süresi ve yoğunluğu
İlginizi çekebilir:  Kapıcının kıdem tazminatı

Mahkeme, tazminat tutarını belirlerken zenginleşmeye sebep olmama ilkesini gözetir; tazminatın, zarar görenin maddi durumunu aşacak düzeyde olmaması gerekir.


Davanın Açılması ve Hukuki Süreç

Dava Türü

Manevi tazminat talepleri, iş mahkemesinde açılır.

Bazı durumlarda hem maddi hem manevi tazminat birlikte talep edilir.

Deliller

Manevi tazminat davasında kullanılabilecek deliller şunlardır:

  • Kaza tespit tutanakları
  • Hastane raporları, tetkik sonuçları
  • Uzman raporları (psikolog uzman, psikiyatri, adli tıp)
  • Tanık beyanları
  • Gazete haberleri, sosyal medya belgeleri (kaza sonrası yaşanan durumları göstermesi açısından)
  • Fotoğraf, video kayıtları

Bu deliller, acının şiddetini, tedavi sürecini ve işçinin veya yakınlarının yaşadığı ruhsal zararı göstermede önemlidir.

Zamanaşımı Süresi

İş kazalarında manevi tazminat davası 2 yıllık zamanaşımına tâbidir (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 146).
Zamanaşımı süresi, zararın doğduğu tarihten itibaren işlemeye başlar.
Haksız eylemin aynı zamanda suç oluşturması durumunda BK madde 60 a göre tazminat davası uzamış (ceza) zamanaşımınıa tabidir.

Yargıtay 4.HD. 04.12.2008 E. 2008/13761 – K. 2008/15023 “Tazminat davasında uzamış (ceza) zamanaşımının uygulanabilmesi için mutlaka bir ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararının bulunması gerekmez. (818 s. BK/60, 5237 s. TCK/66, 125)Borçlar Kanunu’nun 60/2 maddesinde eylem suç teşkil ettiği takdirde ceza (uzamış) zamanaşımının uygulanacağı ifade edilmiştir. Tazminat davasında uzamış (ceza) zamanaşımının uygulanabilmesi için mutlaka bir ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararının bulunması gerekmez. Bu nedenle, açılan davada ceza zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşıldığından işin esasının incelenip varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. Anılan yön gözetilmeden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.”

TCK madde 66 ya göre Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarında kırk yıl, müebbet hapis cezalarında otuz yıl, yirmi yıl ve daha fazla süreli hapis cezalarında yirmidört yıl, beş yıldan fazla hapis cezalarında yirmi yıl, beş yıla kadar hapis ve adlî para cezalarında on yıldır, beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıldır.

Mesela taksirle yaralama suçunun ceza zamanaşımı 8 yıldır. Taksirle yaralama suçuna konu olayda 8 yıl boyunca tazminat davası açma hakkı olacaktır. Kısmi dava açılmışsa da dava sürerken dava ıslah edilmeden 8 yıl dolarsa dava başında harçlandırılan kısmı üzerinden karar verilecektir.

İş kazalarında genelde taksirle yaralama söz konusu olduğundan 8 yıl baz alınarak süre hesaplanması uygun olacaktır.

Yargılama Süreci

  • Davanın açılmasından sonra mahkeme, delilleri toplar ve karşı tarafın savunmasını alır
  • Taraflara bilirkişi incelemesi ve raporu sunulabilir
  • Eksik delil varsa tamamlama için ek süre verilebilir
  • Manevi tazminat yönünden kesinlik sınırı yoktur. Ne kadar tazminat verilirse verilsin istinaf ve temyiz yolları açıktır

. .

20 SORUYLA İŞ KAZALARINDA MANEVİ TAZMİNAT

. .


Manevi Tazminat Davasında Yargılama Harç ve Masrafları ne Kadar Tutar

Manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi gereğince, manevi zarar tek bir bütün olarak kabul edilir ve kısmi dava açılamaz; yani zarar gören kişi, uğradığı manevi zarar için yalnızca tamamını talep edebilir. Ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında harç maktu değil nispidir. Peşin alınan harç, normal bir dava harcından düşüktür. Harçlar Kanunu’nun 28/A maddesi uyarınca dava karar ve ilam harcının yirmide biri oranında hesaplanır. Harç hesabında, dava dilekçesinde belirtilen miktar veya değerin esas alındığı unutulmamalıdır. Mesela 1.000.000.oo liralık talep için ödenecek peşin harç 2025 yılı için 3.416 TL başvurma harcı da 615 TL Dir. Taraf sayısına göre de gider avansı ödenmesi gerekmektedir.

Manevi tazminat davalarında, gelir durumu yetersiz olan kişiler adli yardımdan yararlanabilir, böylece dava harç ve giderlerinden muaf tutulabilir ve dava süreci masrafsız yürütülebilir. Mahkemeler, manevi tazminat miktarını belirlerken olayın niteliği, tarafların kusur oranı, zarar görenin yaşı, mesleği ve yaşam koşulları ile yaşadığı acının süresi ve şiddeti gibi unsurları dikkate alır. Bu şekilde, manevi tazminat sadece ekonomik kayıpları değil, kişinin kişilik hakları ve yaşam bütünlüğü üzerindeki etkileri de gözetilerek hakkaniyete uygun biçimde belirlenir.


Manevi Tazminatın İcra Edildiği Dosyaya Mağdurun Alacalıları Haciz Koyabilir mi?

Manevi tazminat alacakları, kişilik haklarına yönelik zararların telafisi niteliğinde olduğundan, özel bir korumaya tabidir. İcra ve İflas Kanunu’nun 82. maddesinin 1. fıkrasının 11. bendi uyarınca, vücut ve sıhhate verilen zararlar nedeniyle ödenen manevi tazminat alacaklarının haczi mümkün değildir. Bu nedenle, mağdurun icra takibine başvurması veya üçüncü kişiler tarafından haciz konulması hukuken mümkün değildir. Aynı şekilde, bu tür alacaklar takas edilemez, yani borçlu, manevi tazminat alacağını başka bir alacakla denkleştiremez.

Bu düzenleme, manevi tazminatın kişisel ve bölünmez niteliğini güvence altına alır ve mağdurun haklarının korunmasını amaçlar. Dolayısıyla manevi tazminat, yalnızca hüküm sahibi tarafından talep edilebilir ve borçluya karşı ödenmesi gerekir; üçüncü kişiler veya alacaklılar bu alacağa müdahale edemez.

Manevi tazminat davasında davacı, yargılama sürecinde ölürse ne olur?

Manevi tazminat, kişilik haklarına ilişkin zararları telafi etmeye yönelik bir haktır ve kişisel nitelik taşır. Bu nedenle, dava süreci devam ederken davacı ölürse, manevi tazminat talebi genellikle ölüm ile sona erer; yani mirasçılara geçmez. Bunun nedeni, manevi tazminatın ekonomik zarar değil, bireyin yaşadığı acı, elem, onur kırılması gibi kişisel zararlara dayalı olmasıdır.

Maddi tazminat yönünden davacının mirasçıları davaya kendi miras payları oranında devam edebilirler.

Manevi tazminat davası sürerken davalı ölürse ne olur?

Veraset ilamı alınır ve dava mirasçılarına karşı devam eder.

Sigortasız çalışan iş kazası geçirirse dava açabilir mi?

Evet. Ancak öncelikle geçirilen kazanın iş kazası olduğuna dair SGK tespiti veya mahkemede açılacak iş kazası tespiti davası ile iş kazasının tespit edilmesi geremektedir. Aksi halde iş mahkemesinde takip edilen dava görevsizlikle bitebilmektedir.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2015/2558 E.,  2015/5241 K. sayılı kararına göre “Mahkemece, kazanın iş kazası olup olmadığına ilişkin Kurum tespitinin veya mahkeme kararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın görev yönünden usulden reddine karar verilmiştir.
… … Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası niteliğinde olup olmadığı öncelikle Kurum tarafından tespit olunacak bir husustur. Kurumun bir olayı iş kazası kabul etmemesi durumunda ilgililer işverenin yanında Kurumu da hasım göstererek iş kazası tespit davası açabilirler. Bunun yanında aksine olarak Kurumun bir olayı iş kazası kabul etmesi halinde ise ilgililer Kurumu da hasım gösterecekleri bir dava ile yine olayın iş kazası olmadığının tespitini her zaman mahkemelerden isteyebilirler. Bir olayın iş kazası olup olmadığının açık bir şekilde ortaya konulmasının zararlandırıcı olaya dair yapılacak yargılamada mahkemelerin görevine ilişkin de neticelerinin bulunması nedeniyle önemli olup bu ihtilaf yani olayın iş kazası olup olmadığına dair ihtilaf öncelikle Kurumun yapacağı tahkikata sonrasında ise tarafların açacağı tespit davalarının neticesine bağlı bir ihtilaf olup açılan tazminat davalarında öncelikle çözümü gereken bir husustur.”

Kazanın iş kazası olduğunun tespiti halinde sigortasız işçi çalıştırmadan ötürü SGK’na ödenecek brüt asgari ücretin 38 katı kadar cezanın yanı sıra iş kazasında ötürü maddi ve manevi tazminat ödemek orunda kalacaktır. Brüt asgari ücretin 38 katı tutarındaki ceza işçiye değil devlete ödenmektedir. SGK bu alacağından ötürü işverenin emekli maaşına da el koyabilmektedir.

Hastaneye gidildiğinde kaza iş kazası olarak raporlanmamışsa da sonradan dava açılabilir mi?

Evet. Mağdur şahit göstermek suretiyle mahkemede hak talep edebilir. İş kazasının SGK’na geç bildirilmesi veya hiç bildirilmemesi halinde de işveren ciddi idari para cezalarına çarptırılır.

Hastanede veya sonrasında ifade verilirken “şikayetçi değilim” şeklinde beyan verilmişse de tazminat davası açılabilir mi?

Evet. Tazminat davası açılabilmesi için cezai şikayette bulunulması şart değildir.

Şikayetçi değilim ifadesinden sonra şikayette bulunulabilir mi?

Evet şikayetçi değilim ifadesinden sonra şikayetçi olunabilinir. Şikayetçi olduktan sonra şikayetten vazgeğilirse artık şikayetçi olunamaz.

Ceza davasında kişisel haklardan feragat edilmişse sonradan tazminat davası açılabilir mi?

Evet açılabilir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu1994/9-824E., 1995/133 K sayılı kararına göre

(…Dava iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece davacının ceza mahkemesinde alınan ifadesinde şikayetçi ve davacı olmadığı ve davalı şirketten hukuki ve cezai yönden davacı bulunmadığına ilişkin sözleri feragat kabul edılerek davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının ceza mahkemesindeki beyanı uğradığı zararın tazmini için dava açmakta kesin feragat olarak nitelendirilemez ve bağlayıcı değildir. Bu nedenle daha sonra açılan bu davanın esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmek gerekir

İlginizi çekebilir:  İstifa eden işçi kıdem tazminatı alabilir mi?

İşveren ölmüşse ve mirasçıları reddi miras yapmışsa ne olur? Hazineye karşı davaya devam edilebilir mi?

Mirasçılar kendilerine karşı açılack veya devam edilecek davaya karşı reddi mirası defi olarak sunarlar.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/604 E.,  2022/1020 K. “Uyuşmazlık, davalı işveren mirasçılarının mirası reddetmeleri halinde mirası reddeden mirasçılar yönünden tespit hükmü kurulup kurulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Mirasın reddi, Türk Medeni Kanunu’nun 605 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, anılan Kanunun 605’nci maddesinde, yasal ve atanmış mirasçıların mirası reddedebilecekleri belirtilmiştir.
Mirasın reddi halinde, mirası reddedenler yönünden davaya devam edilemez. Bu halde mirası reddetmeyerek mirasçılığı devam edenlerin katılımı ile davaya devam edilir. Mirasçıların tamamının mirası reddetmeleri halinde Türk Medeni Kanunu’ nun 612 ve devamı maddeleri uyarınca mirasın tasfiyesi yoluna gidilerek, bir tasfiye memuru atanır ve ilgili memurun davaya dahil edilmesi suretiyle davaya devam edilir.
Türk Medeni Kanunu’ nun 612 ve devamı maddelerine göre en yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, Sulh Mahkemesince iflas hükümlerine göre tasfiye edilir. Mirasçılar, mirası reddederken kendilerinden sonra gelen mirasçılardan mirası kabul edip etmeyeceklerinin sorulmasını tasfiyeden önce isteyebilirler. Bu taktirde ret, Sulh Hakimi tarafından sonra gelen mirasçılara bildirilir, bunlar bir ay içinde mirası kabul etmezlerse reddetmiş sayılırlar. Bunun üzerine miras, yine iflas hükümlerine göre tasfiye edilir ve tasfiye sonunda arta kalan değerler, önce gelen mirasçılara verilir.
Yapılacak iş; davalı …’ nin tek mirasçısı olup bu kişinin de mirası reddettiği sabit olduğundan, mahallin Sulh Hakimine durum bildirilerek mirasın iflas kurallarına göre tasfiyesini sağlamak, anılan Mahkemece mirası reddedilen davalı … için atanacak ve yetkilendirilecek bir temsilci huzuru ile davaya devam edilerek sonucuna göre karar vermektir.”

Yani işverenin mirasçıları mirası reddederse Sulh Hakimi mirasın iflas kurallarına göre tasfiyesini sağlamak üzere temsilci atayacak ve bu şekilde taraf teşkili sağlanacaktır. İşverenin çıkacak tazminatı karşılamaya yeter malvarlığı yoksa da tazminat tahsil edilemeyecektir.

Bu dava hazineye karşı açılamaz veya devam edemez.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2009/8112 E ve 2010/10834 K “Mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin mirası Devlete geçer. ( TMK. m. 501 ) Mirasbırakan Halit’in yasal mirasçıları bulunduğundan Hazine’nin mirasçılığı söz konusu olmaz. Aynı zamanda, yasal mirasçıların tamamı Türk Medeni Kanunu’nun 605. maddesine uygun şekilde mirası reddetseler dahi, tereke sulh hakimince iflas hükümlerine göre tasfiye edilip, tasfiye sonunda arta kalan değerler mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verileceğinden ( TMK. m. 612 ) tasfiye sonunda arta kalan değerler üzerinde Hazine’nin herhangi bir hakkı bulunmamaktadır. “

Ölen kişinin mirasını reddeden mirasçı ölüm nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunabilir mi?

Reddi miras madid manevi tazminat davası açılmasına engel değildir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2007/4-222 E., 2007/222 K. “Açıklanan maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle uyuşmazlık; destekten yoksun kalma tazminatının, mirasçılık sıfatına bağlı bir hak olup olmadığı; dolayısıyla davacı İlgen’in, ölen eşin mirasını reddetmiş olmasının, destekten yoksun kalma tazminatı verilmesine engel yasal bir neden oluşturup oluşturmadığı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin yasal düzenleme ve bu tazminatın hukuki niteliğinin üzerinde durulmasında yarar vardır.

Destekten yoksun kalma tazminatı 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 45/11. Maddesinde düzenlenmiş olup, “Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir” şeklinde hükme bağlanmıştır.

Bu maddede, haksız fiilin doğrudan doğruya muhatabı olmayan, ancak bu haksız fiil nedeniyle ortaya çıkan ölüm olayından zarar gören ya da ileride zarar görmesi güçlü olasılık İçinde bulunan kimselere tazminat hakkı tanınmıştır.

Yasa metninden de anlaşıldığı üzere; destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan yardımdır. Bu tazminatın amacı, ölüm olayı olmasaydı ötenin yardımda bulunduğu kimselere yardımda bulunmaya devam edeceğinin düşünülmesi ve ölüm olayının bu süreci kesmesi sonucu destekten yararlanan kimselerin uğradıkları zararın peşin ve toptan şekilde tazmin edilmesi, bu kimselerin ölüm olayından önceki durumlarına kavuşturulmasıdır. Eş söyleyişle amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.

Şu hale göre; “destek” sayılabilmek için, yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterlidir. Destek kavramının dayanağı hukuksal bir ilişki değil eylemli bir durum olduğundan, akrabalığa ve yasanın nafaka ile miras ilişkisi hakkındaki hükümlerine dayanmaz.

Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde; “Destekten Yoksun Kalma Tazminatı eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının, desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” vurgulanmıştır.

Yine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.04.1982 gün, 1979/4-1528 E., 412 K. sayılı karannda; “BK’nın 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır, sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. O halde, destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür” ilkesi benimsenmiştir.

O halde, destekten yoksun kalma tazminatı ölüm ile ortaya çıkmasına rağmen, miras bırakanın şahsından doğan ve mirasçılara geçen bir hak değil, doğrudan bu kimselerin kendisinden doğan bağımsız bir haktır.

Reddi miras yapan kişi ölen kişinin açtığı tazminat davasına mirasçı sıfatıyla devam edebilir mi?

Reddi miras yapan kişinin mirasçı sıfatı kalmayacağından ölenin açtığı davaya devam edemez.

İş kazası geçiren kişi çalışmaya devam ederken dava açabilir mi? Dava açtığı için işten atılırsa ne olur?

Feshe bağlı işçilik alacaklarından olan kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, kötü niyet tazminatı gibi alacaklar için iş sözleşmesi devam ederken dava açılamaz.

Ücret alacağı, fazla mesai ücreti, ikramiye, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde yapılan çalışmalar karşılığı ücret ile hafta tatili ücreti bu kapsamdadır. Bu tür alacaklar feshe bağlı olmaksızın iş sözleşmesi devam ederken dava konusu edilebilir. Ücret alacakları geriye doğru 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan iş sözleşmesinin bitmesi beklenirse hak kaybı söz konusu olabilecektir

İş kazası nedeniyle açılacak davalar da bu türde davalardandır.

İş kazası sonucu yaralanma, bedensel hasar olmamışsa da tazminat davası açılabilir mi? Maluliyet sıfır ise veya sürekli işgöremezlik oranı sıfır ise manevi tazminat alınabilir mi?

Sürekli işgöremezlik oranı sıfır olsa dahi manevi tazminat ödenmesi gerektiğime dair güncel kararlar mevcuttur.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/920 E 2019/886 K “somut olayda, % 0 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan davacının sürekli iş göremez duruma gelmese dahi, üzüntü ve elem duyacağı, ruh bütünlüğünün ihlali, sinir bozukluğunun da bedensel zarar kavramına dahil bulunduğu gözetilerek, tedavi gördüğü süre dikkate alınarak uygun bir miktar manevi tazminata karar verilmesi gerekirken, mahkemece manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.”

Maluliyeti bulunmayan kişi de iş kazasından ötürü manevi tazminat alabilecektir.

Yargıtay 21 Hukuk Dairesi 2006/4815 E ve 2006/7231K “Dava, iş kazası sonucu oluşan maluliyet nedeniyle tazminat talebine ilişkindir. Maluliyet oranı % 0 (sıfır) olsa dahi, iş kazası sonucu oluşan rahatsızlık nedeniyle üzüntü ve elem duyulacağı, vücut bütünlüğünün zarara uğraması, ruh bütünlüğünün ihlali, sinir bozukluğunun oluşması kaçınılmaz olduğundan kusur durumuna göre manevi tazminata karar verilebilir. Kusur durumu saptanarak sonuca göre karar verilmesi gerekirken maluliyet olmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”

Yargıtay 9 Hukuk Dairesi 2002/6786 E 2002/5901 K “İş kazasında işverenin kusuruyla yaralanan işçi, maluliyete uğramasa da, manevi tazminata hak kazanır.
Dosya içeriğinden davacının davalı işyerinde çalışırken 25.07.1998 tarihinde geçerdiği iş kazası sonucu yaralandığı ve 07.12.1998 tarihine kadar tedavi gördüğü, kazanın oluşunda işverenin %80 oranında kusurlu bulunduğu anlaşılmıştır. Davacının iş kazası sebebiyle maluliyete uğramadığı anlaşılmakta ise de, kaza sonucu yaralanarak uzun süre tedavi gördüğü, bu suretle manevi acıya uğradığı düşünülerek manevi tazminat isteği hakkında karar verilmesi gerekirken, anılan talebin yazılı şekilde reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”

İlginizi çekebilir:  İŞ KAZALARINDA MADDİ TAZMİNAT

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2015/8940 E 2016/3087 K

Türk Borçlar Kanununun 56. maddesinde “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” hükmü düzenlenmiştir. Bu madde kapsamından da anlaşılacağı üzere manevi tazminata karar verilebilmesinin koşulu kişinin bedensel bütünlüğünün bozulması olup bedensel bütünlüğün bozulması kavramı ise her zaman zarar görenin maluliyetinin oluşması(sürekli iş gücü kaybının oluşması) kavramı ile aynı manayı ifade etmez. Kişinin vücut bütünlüğüne tesir eden her zararlandırıcı hadise onun bedensel bütünlüğün bozulmasına neden olmakla birlikte maluliyetine(sürekli iş gücü kaybının oluşmasına) neden olmayabilir. İş kazası sonrasında Kurum tarafından oransal olarak belirtilen tespiti yapılan husus iş kazasında yaralanan sigortalının sürekli iş gücü kaybının doğup doğmadığı noktasında olup Kurumun sigortalı maluliyetini %0 olarak belirlemesi durumunda Kurumca ortaya konulan husus yalnızca bahse konu yaralanmanın kazalı sigortalıda sürekli iş gücü kaybına neden olmadığı hususudur.

Bu açıklamalar sonrasında maluliyet oranı % “0” olsa dahi, davacının iş kazası neticesinde yaralandığı ve vücut bütünlüğünün zarara uğramış olduğu anlaşılmakla B.K.’nun 56.maddesinde belirtilen bedensel bütünlüğünün zedelenmesi koşulunun somut olayda gerçekleştiği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, sigortalının manevi yönden zarara uğradığı kanıtlanamadığı gerekçesi ile eldeki manevi tazminat davasının reddolunmasının hatalı olduğu açıktır.”

İş kazası sonucu açılacak maddi manevi tazminat davası arabuluculuğa tabi midir?

Hayır

İş kazası sonucu açılan manevi tazminat davası kaybedilirse karşı vekalet ücreti çıkar mı?

Anayasa Mahkemesi, 2024/29 E. ve 2024/226 K. sayılı kararıyla, manevi tazminat davalarında reddedilen tutar için karşı vekalet ücretine hükmedilmesi uygulamasını iptal etmiştir. Karar, 14.03.2025 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

İşveren para verip ibra almışsa da iş kazası geçiren veya yakınları dava açılabilir mi?

Yargıtay kriterlerine göre geçerli sayılan nitelikte bir ibraname düzenlenmemişse dava açılabilir.

Yargıtaya göre her ibra geçerli değildir. Yargıtaya göre ibranın geçerlilik şartları hakkında bazı kriterler oluşturmuştur
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2017/16451 E ve 2018/1291 K sayılı kararında bu kriterler sayılmıştır:

“a-)-Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir.

b-)-İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.

c-)-İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 Sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.

Öte yandan 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.

İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.

d-)-İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.

e-)-Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.

f-)-Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay HGK. 21.10.2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K).

g-)-Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.

h-)-İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.

İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31 K.).”

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/2293 E.,  2015/1735 K. “Bir çok Yargıtay kararında vurgulandığı üzere alacaklının alacak hakkından vazgeçmesini ve bu suretle borçlunun borçtan kurtulmasını kapsayan akde “ibra” denir. İbranamenin kural olarak yapılmış olan ödeme ile sınırlı olarak bağlayıcılığı asıldır.Bu durum İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Mevzuatının temel prensibi olan “işçinin korunması temel ilkesi”ne de uygun düşecektir.Gerçek anlamda ibranameden söz edebilmek için yapılan ödemenin miktar olarak ibranamede açıkça gösterilmesi ve ödemenin yapıldığı tarihteki zararı karşılaması koşuldur. Başka bir anlatımla, yapılan ödemeyi belli etmeyen sözleşmeyi işvereni borcundan kurtaran ibraname olarak nitelendirmeye olanak olmadığı açık-seçiktir.
Yapılacak iş; yapılan ödemeyi belli etmeyen sözleşmeyi işvereni borcundan kurtaran ibraname olarak nitelendirmeye olanak olmadığı gözetilerek davacılar S.. B.., Ö.. B.., E..B.., N.. B.. ve A.. B..yararına uygun miktarlarda manevi tazminata hükmedilmesinden ibarettir.”

Neler iş kazası sayılır?

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 13.maddesinde iş kazası sayılan haller belirtilmiştir:

a) Sigortalı şahsın (İşçinin) iş yerinde bulunduğu sırada herhangi bir sebepten kaza meydana gelen kazalar,

b) İşveren tarafından herhangi bir görev ile, sigortalı kişinin(işçinin) başka bir yere gönderilmesi sırasında işçinin asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda meydana gelen kazalar,

c) İşverence, sigortalıların bir servisle (herhangi bir taşıtla) işin yapıldığı yere veya iş yeri sayılan birimlere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında meydana gelen kazalar,

d) İşverenin emir ve talimatıyla yürütülmekte olan iş dolayısıyla meydana gelen kazalar,

e) Emzikli kadın sigortalının(işçinin) çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda meydana gelmiş kazalar, iş kazası sayılır.

İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olaydır (3 İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 3/g maddesi)

Evden çalışan kişinin evde geçirdiği kaza iş kazası sayılır mı?

Çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığının şu yazısında da görüleceği gibi Uzaktan çalışma için yazılı iş sözleşmesi yapılacak. İş ilişkisi, en baştan itibaren uzaktan çalışma sözleşmesi ile kurulabileceği gibi hâlihazırda işyerinde çalışan işçinin iş sözleşmesi karşılıklı anlaşılarak uzaktan çalışma sözleşmesine de dönüştürülebilecektir.

Uazktan çalışma yönetmeliği 5. maddesine göre Uzaktan çalışmaya ilişkin iş sözleşmeleri yazılı şekilde yapılır. 

(2) Sözleşmede; işin tanımı, yapılma şekli, işin süresi ve yeri, ücret ve ücretin ödenmesine ilişkin hususlar, işveren tarafından sağlanan iş araçları, ekipman ve bunların korunmasına ilişkin yükümlülükler, işverenin işçiyle iletişim kurması ile genel ve özel çalışma şartlarına ilişkin hükümler yer alır.

Uzaktan çalışan için evde gerçekleşen kaza iş kazası sayılır. Bunun iş kazası sayılmayacağına dair ispat yükümlülüğü işverendedir. Yaşanan kaza ile

İş yerinde geçirilen kalp krizi iş kazası sayılır mı?

Evet.

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2023/5109 E.,  2023/7607 K. “Her ne kadar davacı vekili murisin vefat olayının işkazası olduğunun tespitini talep etmiş ise de; sigortalının 04.11.2015 tarihli olaydan sonra hastaneye yatırıldığı ancak taburcu olduktan sonra da birkaç defa daha acile gittiği, sigortalının bu olaydan 5 ay sonra vefat ettiği, sigortalının 04.11.2015 tarihinde geçirdiği myokard enfarktüsü öncesinde de kalp damar hastalığının bulunduğu, ATK ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından ölüm olayının işkazası sayılmayacağı, mahkemenin bu yöndeki mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.

1.4. Bu nedenlerle mahkemece davanın kısmen kabulüne kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesi hatalı olduğundan davacının istinaf talebinin kabulü ile kararın kaldırılmasına ve dosyada mevcut delillerin hüküm kurmak için yeterli olduğundan delil toplanmasına ve duruşma açılmasına gerek olmaksızın murisin 04.11.2015 tarihinde geçirilen kalpkrizininişkazası olduğunun tespitine , murisin ölüm olayının işkazası sonucu meydana gelmediğinden bu yöndeki talebin reddine karar vermek gerekmiştir”

İş yerine giderken yolda kaza geçirmek iş kazası sayılır mı?


İş yerinin tahsis ettiği otomobille işe giderken veya iş için yolculuk yaparken geçirilen kaza iş kazasıdır. İş yerinin tahsis ettiği servisle işe giderken yaşanan kaza da iş kazasıdır

İş kazasında manevi tazminat istemek için mutlaka dava açmak şart mıdır? Yoksa otomatik olarak mı ödenir?
Evet, manevi tazminat talebi mahkeme kararıyla kesinleşir; uzlaşma olabilir, ancak resmi bir karar olmadan hak elde edilmez.

Tazminat miktarını artırmak için neler yapılabilir?
Tedavi sürecini ve acıyı detaylı şekilde belgelemek, uzman raporları sunmak, tanık ifadeleriyle desteklemek etkili olur.

Zamanaşımı süreleri nelerdir?
Manevi tazminat davaları için zamanaşımı süresi 2 yıldır. Olay taksirle yaralama suçunu oluşturuyorsa zamanaşımı 8 yıldır.

Tazminat miktarı nedir, kesin formülü var mı?
Hayır, manevi tazminat soyut nitelikli olduğundan kesin bir formülü yoktur. Mahkeme, hâkimin takdirine göre karar verir.

5/5 - (4 votes)

Paylaş:

Daha Fazla Yazı

Mesaj Gönderin

Whatsapp danışma için tıklayın